“Benim de mi düşüncelerim olacaktı,
Ben de mi böyle uykusuz kalacaktım,
Sessiz, sedasız mı olacaktım böyle?
Çok sevdiğim salatayı bile
Aramaz mı olacaktım?
Ben böyle mi olacaktım?”
Sude Karagöl*
* Giresun Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Lisans Öğrencisi (Sudekaragoll123@gmail.com).
Giriş
Orhan Veli, Fatma Nigâr Hanım ve Fehmi Bey’in oğlu olarak 1914’te İstanbul Beykoz’da doğmuştur. Şairin asıl adı Ahmet Orhan’dır. İlköğrenimine Akaretler İlkokulunda başlar, Galatasaray Lisesinin ilkokul bölümünde devam eder. 1924’te ailesiyle Ankara’ya taşınır ve eğitimine burada devam eder (Türk 2023: 267). Ahmet Hamdi Tanpınar ve Faruk Nafiz Çamlıbel gibi önemli isimlerinden ders almış ve edebiyata olan ilgisi bu dönem artmıştır. Orhan Veli, Ankara’da Melih Cevdet Anday ve Oktay Rifat Horozcu ile tanışır ve aralarında sıkı bir dostluk bağı oluşur. Öyle ki 1941’de başlattıkları Garip akımı bu üç arkadaş etrafında şekillenmiştir.
Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatında adı sıklıkla duyulan Garip akımı Orhan Veli Kanık, Melih Cevdet Anday ve Oktay Rifat Horozcu tarafından başlatılmıştır. Ardından Garip adında bir kitap yayımlanmış ve isimlerini bu kitap üzerinden almışlardır (Türk 2023: 257). Bu nedenle edebiyat çevresinde Garipçiler olarak da bilinmektedirler. Sürrealizm ve nihilizm akımlarından etkilenmişlerdir.
Dönemin şiiri hakkındaki düşüncelerini Garip kitabının ön sözünde kaleme alan Orhan Veli şu ifadelerle anlatmaktadır;
“Bugüne kadar burjuvazinin malı olmaktan, yüksek sanayi devrinin başlamasından evvel de dinin ve feodal zümrenin köleliğini yapmaktan başka hiçbir işe yaramamış olan şiirde, bu değişmeyen taraf; müreffeh sınıfların zevkine hitap etmiş olmak şeklinde tecelli ediyor. Müreffeh sınıfları yaşamak için çalışmaya ihtiyacı olmayan insanlar teşkil ederler. O insanlar geçmiş devirlerin hâkimidirler. O sınıfı temsil etmiş olan şiir lâyık olduğundan daha büyük bir mükemmeliyete erişmiştir.”
Yazının devamında Garip şiiri için de şunları söylemektedir;
“Ama yeni şiirin istinat edeceği zevk, artık ekalliyeti teşkil eden o sınıfın zevki değil. Bugünkü dünyayı dolduran insanlar yaşamak hakkını mütemadî bir didişmenin sonunda bulunuyorlar. Her şey gibi, şiir de onların hakkıdır, onların zevkine hitap edecektir. Bu, mevzuubahis kitlenin istediklerini eski edebiyatların âletleriyle anlatmaya çalışmak demek de değildir. Mesele bir sınıfın ihtiyaçlarının müdafaasını yapmak olmayıp sadece zevkini aramak, bulmak, sanata onu hâkim kılmaktır”(Kanık 2022: 22).
Denilebilir ki Garipçiler, kendilerinden önceki şiir anlayışına tamamen karşı durmuş, şiire her konunun dahil edilebileceğini savunmuşlardır. Orhan Veli yazı boyunca dönemin şiirini ve şairlerini taklitçilik ile suçlamıştır. Kanık’ın eleştirdiği bir diğer hususta resmin, musikinin şiire karıştırılmasıdır. Bu unsurların farklı anlamlara sahip olduğunu ve birlikte kullanıldıklarında karmaşa yarattığını ifade etmektedir. Son olarak da bu sanatların birlikte kullanıldığında kendi anlamlarını da yitirdiğini belirtmiştir.
Orhan Veli’nin şiirleri Garip akımının yansımasıdır denilebilir. Şair savunduğu gibi şiirlerinde topluma ayna olmuş, güzellik kaygısı yaşamamıştır. “Nasır” ve “Süleyman Efendi” şiirleri bu duruma örnek olarak alınabilir. Şiirin konusunun sadece güzellik, resim, musikiden oluşmak zorunda olmadığını, nasırın dahi konu edilebileceğini göstermektedir. Şiirde hemen hemen her şeye yer veren şair İstanbul’a da özel bir yer ayırmıştır. Bunda İstanbul’da doğup büyümesinin de etkisi vardır. Fakat Orhan Veli’yi başlıca incelediğimizde onun İstanbul’a aşık bir şair olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu yazıda Orhan Veli’nin İstanbul’u konu ettiği şiirlerden birkaçı incelenecektir.
Orhan Veli ve İstanbul Şiirleri
Orhan Veli’nin bu başlık altında incelenebilecek 20 şiiri bulunmaktadır. Bunlar; “Bayram”, “Dedikodu”, “İstanbul İçin”, “Gemilerim”, “Efkârlanırım”, “İstanbul Türküsü”, “Yol Türküleri”, “İstanbul’u Dinliyorum”, “Galata Köprüsü”, “Cevap”, “Gelirli Şiir”, “Yaşamak”, “Yolculuk”, “Hay Kay”, “Cânân”, “Beyaz Maşlahlı Hanım”, “Bayrak”, “Bir Şehri Bırakmak” şiirleridir.
Türk edebiyatında İstanbul hep ayrı bir yerde tutulmuştur. Kimi zaman İstanbul dışı şairler tarafından taşra olarak adlandırılmıştır. Edebiyatımızdaki şairlerin şiirlerinde, hikâyelerinde, romanlarında hemen hemen İstanbul’dan bir sahne yer alır. Öyle ki bu durum Orhan Veli içinde aynıdır. Orhan Veli sadece İstanbul’u yaşamamış, şiirlerinde yaşatmıştır da. Onun şiirlerinde İstanbul sokaklarını, Galata’yı, Kız Kulesini, Beyoğlu’nu ve atmosferini anlattığını görmek mümkündür. Buna örnek olarak “İstanbul’u Dinliyorum” şiiri gösterilebilir. Şiirin her mısrasında İstanbul’u ve semtlerini resmetmiştir.
“ […]
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Serin serin Kapalı Çarşı;
Cıvıl cıvıl Mahmut Paşa;
Güvercin dolu avlular.
Çekiç sesleri geliyor doklardan,
Güzelim bahar rüzgârından ter kokuları;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı” (Kanık 1. 6. 1947: 115).
Orhan Veli’nin şiirlerinde İstanbul’un semtleri rüzgâr, martı, dalga sesiyle kendini duyurur. Bunun yanı sıra Orhan Veli’nin kişisel yaşamını ve zevklerini şiirinden ayrı tutmamak gerekir. Örnek olarak şairin alkole olan ilgisi İstanbul sevgisiyle birleşmiş ve şiirlerine yansımıştır. Arkadaşlarıyla buluşup vakit geçirdiği yerler, sürekli gittiği Lambo, kürek çekmek, yüzmek yazarın yapmaktan zevk aldığı aktivitelerdir. İstanbul’un her sokağı şaire huzur verirken bu bir de çok sevdiği şiiri ile buluşunca Orhan Veli için İstanbul şairi demek tam yerinde bir tespit olacaktır.
Şair için İstanbul kadar olmasa da Ankara da önemli bir yere sahiptir. Bazı nedenlerden dolayı bu iki şehir arasında gidiş geliş yapmıştır. Yaprak dergisini Ankara’da çıkarmıştır. Bütün çabalarına rağmen 28 sayı kadar sürdürebilmiştir. Sevdiği kadını da arkasında bırakarak İstanbul’a geri dönmüştür. O tarihlerde kaleme aldığı “Bir Şehri Bırakmak” başlıklı şiirinden birkaç mısra şöyledir;
“Bu şehirde yağmur altında dolaşılır
Limandaki mavnalara bakıp
Şarkılar mırıldanır geceleri.
Bu şehrin sokakları çoktur,
Binlerce insan gelir, gider sokaklarında..”
cümleleriyle önce İstanbul’u anlatır şair. Şehrin kalabalığından bahseder, verdiği huzurdan bahseder. Daha sonra;
“Bu şehirdedir işim, gücüm,
Ekmek param.
Fakat bütün bunlara mukabil
Yine budur başka bir şehirdeki
Bir kadın yüzünden
Bıraktığım şehir” (Kanık 1. 6. 1937: 239).
Bu mısralarla da İstanbul’dan uzaklaşarak Ankara’ya gitmesi ve tekrardan Ankara’dan İstanbul’a geçmesinin nedeni aynıdır. Orhan Veli’nin ölümü dahi İstanbul’a olan sevgisini gösterir şekildedir. Cenazesi 17 Kasım öğleden sonra Beyazıt Camisinden kaldırılır. Şairin şiirlerinde geçen Haliç, Karaköy, Tophane, Kabataş gibi İstanbul’un sokaklarında omuzlar üzerinde taşınır ve defnedilir.
Kaynakça
Türk, Hatem (2023). Çağdaş Türk Şiiri, (2. Baskı). Çanakkale: Hars Akademi.
Kanık, Orhan Veli, (2022). Bütün Şiirleri, ( 62. Baskı). İstanbul: Yapıkredi Yayınları.
* Giresun Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Lisans Öğrencisi (Sudekaragoll123@gmail.com).